Radyo oyunları / Ingeborg Bachmann ; Almancadan çeviren: Ahmet Cemal.

By: Bachmann, Ingeborg, 1926-1973 [author]
Contributor(s): Cemal, Ahmet, 1942-2017 [translator]
Material type: TextTextLanguage: Türkçe Original language: German Series: Yapı Kredi yayınları ; 2216. Edebiyat ; 666Publisher: İstanbul : Yapı Kredi yayınları, 2017Copyright date: ©2017Description: 150 pages ; 21 cmContent type: textt Media type: unmediated Carrier type: volumeISBN: 9750809696; 9789750809699Subject(s): Radyo oyunları | Radio playsLOC classification: PT2603.A147 | R3315 2017Summary: LAURENZ Akşamları işten çıktığımda hep yorgun oluyorum, binadan en son hep ben çıkıyorum. Ve kapıda durduğumda, hâlâ tamamladığım işleri düşünüyorum: Bütün randevuların şeflerimin defterlerine geçirilip geçirilmediğini, bütün yazıların dosyalara kaldırılıp kaldırılmadığını, koridordaki muslukların damlayıp damlamadığını ve daktiloların onarıma gönderilip gönderilmediğini bilmek zorundayım. Eve dönerken hep yorgun oluyorum- (bu bölüm istenirse çıkarılabilir:), caddeler ve insanlar akşamın toz taneleri arasında yitip gittiklerinde, kuşlar çığlıklar atarak damların üzerine uçtuklarında... ANNA Ben, tayfaların olağanüstü güzellikteki şarkılarını seviyorum, denizi ve uzakları, sonsuzluğu ve tehlikeyi seviyorum. Ve sanki üstüme abanan damlarıyla kentten, sonra kıyıdaki küçük, gri renkli gözyaşlarının bana sarılmalarından nefret ediyorum, yaşamdan, dağlara gitmek isteyen, kendilerine bir ev yapan ve akşamların bahçelerinde gözlerimi öpücüklerle örten insanlardan nefret ediyorum... Ama ölümü seviyorum. ................... ANLATICI Böylesi iyi. Küçük eve bir başkası taşınacak ve rüzgâr terasın damını darmadağın ettiğinde, sazları düzeltecek. Yaz sonuna doğra sarnıçta su azalmış olacak. O zaman eve taşınmış olan, bunu büyük bir sorun haline getirecek, korkuyla aşağıya, sarnıca bakacak; bazen sarnıcı temiz tutan ve örümcek ağlarından aşağıya kaymış olan sinekleri yakalayan o çevik yılanbalığını görecek. Birkaç yabancı daha adadan ayrılacak; yenileri gelecek. Gelenler çoğaldığında yalnızlığın da fiyatı artacak ve kıyılar dolacak. Soluk yüzler güneşte yanacak ve kumlar parmakların arasıdan kayacak, ta ki bir gölge adanın üzerinde kanat çırpana ve rüzgâra doğru üflenmiş bir tüy yere düşene kadar. Evet? Burası bir ada, ne isteyebilirsin ki? Güneşin bıçağını çekmesini, yanardağın küllerini başına yağdırmasını mı? Ayağa kalkıp, bu eller işe yarar mı, yaramaz mı diye bakmak istemez misin? Ya da kendini dünyadan ve gururla taşınan tutukluluktan özgür mü kılmak istiyorsun? Unutmayı arama! Anımsa! O zaman özlemlerinin cılız şarkıları bir bedene dönüşecektir. Daha önce duymuş olduğumuz bir müzik çalınıyor. Ben tanıyorum bu müziği, sen de tanıyorsun. Rüzgârda bir kapı kapanıyor ve gökyüzünden gelen bir yol, denizi geçerek yeryüzüne geri dönüyor. ..................... İYİ TANRI Ya! Kartalların bile yuva yapmadıkları yüksekliklerde bir şey var. Adı özgürlük olan bir şey. Sevenler cephesine sahip çıkıp, mutlak bir körleşme içersinde bu cepheyi savunan, tuhaf bir şey. İşte bu nedenle, düşünebildiğim zamandan bu yana, hiçbir yerden gelmeyen, hiçbir yerde yeri yurdu bulunmayan, sözünü ettiğim kartal yuvalarını destekleyen bu çingenenin peşindeyim – Bu varlık, sinmiş bir halde önce aşağılarda ilerliyor, sonra ansızın, yerde ayak izleri kalmasın diye, asfaltın üzerinde, daha da yükseklerde uçmaya başlıyor – Aşkın peşinde olduğumu söyleyebilirim – Hiçbir zaman yakalayıp buraya getiremeyeceğimiz ve asla ifade vermeyecek olan aşkın. Onu hiçbir yerde bulabilmek olası değil. Daha biraz önce bulunduğu yerde bulabilmek bile olası değil. Ve yemin edebilirim ki, daha dün o iki insanı seven, kaktüslerin erguvan görkemini gözler önüne seren, kavakları karanlıklara doğru yükselten bu varlık, bugün başka iki kişiyi sevmekte ve mimozaları titretmektedir – ama bu yüzden herhangi bir vicdan azabı çekmiyor, kapkara kuşağını daha bir sıkı sarıp sarmalıyor, kırmızı eteğini dalgalandırıyor ve hüzün yüzünden ölümsüzlüğe erişmiş gözleriyle yine birisinin dünyasını karartıyor!
Tags from this library: No tags from this library for this title. Log in to add tags.
    Average rating: 0.0 (0 votes)
Item type Current location Home library Collection Call number Status Date due Barcode
Book Book Merkez Kütüphane
Genel Koleksiyon / Main Collection
Merkez Kütüphane
Genel Koleksiyon PT2603.A147 R3315 2017 (Browse shelf) Available 0055700
Browsing Merkez Kütüphane Shelves , Shelving location: Genel Koleksiyon / Main Collection , Collection code: Genel Koleksiyon Close shelf browser
No cover image available
No cover image available
No cover image available
PT2434.M619 S78 2000 Stuttgart cücesi / PT2603.A147 .M319 2016 Malina / PT2603.A147 M4819 1998 Bu tufandan sonra : PT2603.A147 R3315 2017 Radyo oyunları / PT2603.A147 T6719 2016 Toplu şiirler / PT2603.E455 P33513 1999 The arcades project / PT2603.E455 S619 2014 Son bakışta aşk :

LAURENZ
Akşamları işten çıktığımda hep yorgun oluyorum, binadan en son hep ben çıkıyorum. Ve kapıda durduğumda, hâlâ tamamladığım işleri düşünüyorum: Bütün randevuların şeflerimin defterlerine geçirilip geçirilmediğini, bütün yazıların dosyalara kaldırılıp kaldırılmadığını, koridordaki muslukların damlayıp damlamadığını ve daktiloların onarıma gönderilip gönderilmediğini bilmek zorundayım. Eve dönerken hep yorgun oluyorum- (bu bölüm istenirse çıkarılabilir:), caddeler ve insanlar akşamın toz taneleri arasında yitip gittiklerinde, kuşlar çığlıklar atarak damların üzerine uçtuklarında...

ANNA
Ben, tayfaların olağanüstü güzellikteki şarkılarını seviyorum, denizi ve uzakları, sonsuzluğu ve tehlikeyi seviyorum. Ve sanki üstüme abanan damlarıyla kentten, sonra kıyıdaki küçük, gri renkli gözyaşlarının bana sarılmalarından nefret ediyorum, yaşamdan, dağlara gitmek isteyen, kendilerine bir ev yapan ve akşamların bahçelerinde gözlerimi öpücüklerle örten insanlardan nefret ediyorum... Ama ölümü seviyorum.

...................

ANLATICI
Böylesi iyi. Küçük eve bir başkası taşınacak ve rüzgâr terasın damını darmadağın ettiğinde, sazları düzeltecek. Yaz sonuna doğra sarnıçta su azalmış olacak. O zaman eve taşınmış olan, bunu büyük bir sorun haline getirecek, korkuyla aşağıya, sarnıca bakacak; bazen sarnıcı temiz tutan ve örümcek ağlarından aşağıya kaymış olan sinekleri yakalayan o çevik yılanbalığını görecek. Birkaç yabancı daha adadan ayrılacak; yenileri gelecek. Gelenler çoğaldığında yalnızlığın da fiyatı artacak ve kıyılar dolacak. Soluk yüzler güneşte yanacak ve kumlar parmakların arasıdan kayacak, ta ki bir gölge adanın üzerinde kanat çırpana ve rüzgâra doğru üflenmiş bir tüy yere düşene kadar. Evet? Burası bir ada, ne isteyebilirsin ki? Güneşin bıçağını çekmesini, yanardağın küllerini başına yağdırmasını mı? Ayağa kalkıp, bu eller işe yarar mı, yaramaz mı diye bakmak istemez misin? Ya da kendini dünyadan ve gururla taşınan tutukluluktan özgür mü kılmak istiyorsun?
Unutmayı arama! Anımsa! O zaman özlemlerinin cılız şarkıları bir bedene dönüşecektir.
Daha önce duymuş olduğumuz bir müzik çalınıyor. Ben tanıyorum bu müziği, sen de tanıyorsun. Rüzgârda bir kapı kapanıyor ve gökyüzünden gelen bir yol, denizi geçerek yeryüzüne geri dönüyor.

.....................


İYİ TANRI
Ya! Kartalların bile yuva yapmadıkları yüksekliklerde bir şey var. Adı özgürlük olan bir şey. Sevenler cephesine sahip çıkıp, mutlak bir körleşme içersinde bu cepheyi savunan, tuhaf bir şey. İşte bu nedenle, düşünebildiğim zamandan bu yana, hiçbir yerden gelmeyen, hiçbir yerde yeri yurdu bulunmayan, sözünü ettiğim kartal yuvalarını destekleyen bu çingenenin peşindeyim – Bu varlık, sinmiş bir halde önce aşağılarda ilerliyor, sonra ansızın, yerde ayak izleri kalmasın diye, asfaltın üzerinde, daha da yükseklerde uçmaya başlıyor – Aşkın peşinde olduğumu söyleyebilirim – Hiçbir zaman yakalayıp buraya getiremeyeceğimiz ve asla ifade vermeyecek olan aşkın. Onu hiçbir yerde bulabilmek olası değil. Daha biraz önce bulunduğu yerde bulabilmek bile olası değil. Ve yemin edebilirim ki, daha dün o iki insanı seven, kaktüslerin erguvan görkemini gözler önüne seren, kavakları karanlıklara doğru yükselten bu varlık, bugün başka iki kişiyi sevmekte ve mimozaları titretmektedir – ama bu yüzden herhangi bir vicdan azabı çekmiyor, kapkara kuşağını daha bir sıkı sarıp sarmalıyor, kırmızı eteğini dalgalandırıyor ve hüzün yüzünden ölümsüzlüğe erişmiş gözleriyle yine birisinin dünyasını karartıyor!

There are no comments for this item.

to post a comment.

Click on an image to view it in the image viewer

Devinim Yazılım Eğitim Danışmanlık tarafından Koha'nın orjinal sürümü uyarlanarak geliştirilip kurulmuştur.