Image from Google Jackets

Humanitarian architecture : As a strategy to overcome scarcities in urban areas / Semih Akarsu; thesis advisor Sibel Acar.

By: Contributor(s): Material type: TextTextLanguage: İngilizce Publisher: Ankara : TOBB ETÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, 2023Description: xx, 117 pages : illustrations ; 29 cmContent type:
  • text
Media type:
  • unmediated
Carrier type:
  • volume
Other title:
  • Kentsel alanlardaki yoksunlukları aşmak için bir strateji olarak insani mimarlık [Other title]
Subject(s): Dissertation note: Tez (Yüksek Lisans)--TOBB ETÜ Fen Bilimleri Enstitüsü Aralık 2023 Summary: İnsanlık, tarihin her döneminde doğal felaketlerden insan kaynaklı krizlere kadar pek çok zorluğa tanık olmuşur. Bu felaketlerin artan sıklığı ve etkisi, çevrenin ihmali, hastalıklar, siyasi çatışmalar ve endüstriyel kazalar gibi etkenlerle ilişkilendirilmektedir. Bu koşullar, büyük insan hareketlerine yol açmakta ve bu hareketler sonucunda insanlar, yer değiştirdikleri ya da ikamet ettikleri bölgelerde pek çok yoksunlukla karşılaşmaktadır. Bu noktada, yoksunluk kavramı, bilinenin aksine yalnızca maddesel yoklukla veya kaynak erişiminden mahrum kalmakla sınırlanmayıp, aynı zamanda insanın ihtiyaç duyduğu tüm fenomenlerin ve hizmetlerin eksikliğini işaret etmektedir. Bu yoksunluklar arasında barınma sorunları, gecekondulaşma, yeşil alan eksikliği, kamusal hizmetlere kısıtlı erişim, verimli arazilerin yok oluşu, istihdam problemleri gibi belirgin fiziksel mahrumiyetlerin yanı sıra, mekânsal algı kaybı, aidiyet eksikliği ve toplumsal bellekte yaşanan olumsuz değişimler mevcuttur. Söz konusu yoksunluk kavramı her ne kadar literatür çalışmalarında ekonomi ve finans gibi disiplinlerin başlıca çalışma alanı olarak bilinse de yoksunluğun bahsedilen ve çoğaltılabilir bu gibi dışavurumları kavramın mimarlık disiplinindeki varlığını açıkça göstermektedir. Yoksunluk kavramının kentleri ve dolayısıyla bireyleri tesiri altına alması, kentsel alanlarda yaşanan mağduriyetleri her geçen gün daha ciddi boyutlara ulaştırmaktadır. Bu yoksunluklar sebebiyle kentlerin bireye ve topluma sağlayamadığı imkanlara çözüm sunmak için acil ve geçici hamleler iyi niyetli çabalar olsa da yoksunluğun kentsel alanlardaki varlığını tamamıyla yok edememektedir. Temelde doğada yaşanan ve canlı habitatlarına, kentlere ve gündelik yaşamın akışına sirayet eden bu olgu için çözümün, doğanın bir parçası olan insandan geçtiği kabul edilmelidir. İnsanı doğadan ayırmak mümkün değildir, bu sebeple insan yoksunluk ile olan kaotik ilişkinin hem sorun hem çözüm aşamalarında hep var olacaktır. Tez, bu sebeple insanı ve onun yaşam alanlarını dolaylı veya direkt olarak etkileyen yoksunluklara iyileştirici öneriler getirmek için, insanı yüceltmeyi ve insanı işbirlikçisi olarak görmeyi ilke edinmiş görece yeni bir yaklaşım olan İnsani Mimarlık'ı incelemeyi amaçlamaktadır. İnsani Mimarlık, yalnızca insan için değil insan ile birlikte çalışmayı hedefleyen bir yaklaşımdır. Bu sayede insanı çalışma ortamına dahil ederek, toplumun ve bireyin ihtiyaçlarına cevap verirken değerleri ve kültürü korumayı amaçlar. Bu bağlamda, çalışmanın kapsamı yoksunluk kavramının mimarlık disiplinindeki yerini ve etkilerini anlamak ve sorun olarak ortaya konan bu durumlara çözüm sunmak için kolektif çabanın bir ürünü olan İnsani Mimarlık yaklaşımına yoğunlaşmaktır. Çalışmanın dikkat çekmek istediği, bu yaklaşımın teorik ve pratik bağlamda günümüz kentsel alan yoksunluklarına karşı insani perspektiften bakma prensibinin, mimarlık disiplininde daha geniş kitlelerce benimsenmesi için öncü model teşkil etmesidir. Tez, mimarlıkta birleştirici ve iyileştirici katkıların ortaya konmasında İnsani Mimarlık'ın duyarlı tavrını, yaklaşımın destekçileri ile birlikte incelemektedir.Summary: Throughout history, humanity has witnessed various challenges ranging from natural disasters to human-induced crises. The increasing frequency and impact of these disasters are associated with factors such as environmental neglect, diseases, political conflicts, and industrial accidents. These circumstances lead to massive human movements, exposing individuals to various scarcities when they relocate or reside in different places. At this point, the concept of scarcity is not limited solely to material absence or lack of access to resources, contrary to popular belief; it also indicates the absence of all phenomena and services that humans require. Among these scarcities are notable physical privations such as housing problems, informal settlements, lack of green spaces, limited access to public services, the disappearance of productive lands, and employment issues. Alongside these tangible hardships, there exist intangible aspects like spatial perception loss, a sense of lack of belonging, and negative alterations in societal memory. Although the concept of scarcity is primarily recognized as the main focus of studies in disciplines such as economics and finance, the manifestations and duplicable expressions of scarcity clearly demonstrate its existence within the discipline of architecture. The influence of the scarcity concept on cities and thereby on individuals amplifies the grievances experienced in urban areas. While well-intentioned efforts to address the opportunities that cities fail to provide due to these deficiencies are temporary and urgent, they cannot entirely eradicate the presence of scarcity in urban areas. It should be acknowledged that the solution to this phenomenon, fundamentally affecting nature, habitats, cities, and the flow of daily life, lies within humanity itself as an integral part of nature. Separating humans from nature is impossible; hence, the chaotic relationship between humans and scarcity will persist in both problem-solving and resolution stages. Therefore, this thesis aims to explore Humanitarian Architecture, a relatively new approach that embraces elevating humanity and seeing humans as collaborators, to offer healing suggestions for scarcities that directly or indirectly affect humans and their living spaces. Humanitarian Architecture is an approach that not only focuses on humans but also collaborates with them. By involving humans in the working environment, it aims to preserve values and culture while responding to the needs of society and individuals. In this context, the scope of this study is to concentrate on understanding the place and effects of the concept of scarcity within the discipline of architecture and to propose solutions to these issues identified as problems through the collective effort of the Humanitarian Architecture approach. The study aims to highlight how this approach's humane perspective, both in theoretical and practical contexts, can serve as a pioneering model for broader adoption within the discipline of architecture in addressing contemporary urban scarcities. The thesis examines the sensitive approach of Humanitarian Architecture in presenting unifying and restorative contributions in architecture, along with its advocates.
Tags from this library: No tags from this library for this title. Log in to add tags.
Star ratings
    Average rating: 0.0 (0 votes)
Holdings
Item type Current library Home library Collection Call number Copy number Status Date due Barcode
Thesis Thesis Merkez Kütüphane Tez Koleksiyonu / Thesis Collection Merkez Kütüphane Tezler TEZ TOBB FBE MİM YL’23 AKAy (Browse shelf(Opens below)) 1 Ödünç Verilemez-Tez / Not For Loan-Thesis TZ01631

Tez (Yüksek Lisans)--TOBB ETÜ Fen Bilimleri Enstitüsü Aralık 2023

İnsanlık, tarihin her döneminde doğal felaketlerden insan kaynaklı krizlere kadar pek çok zorluğa tanık olmuşur. Bu felaketlerin artan sıklığı ve etkisi, çevrenin ihmali, hastalıklar, siyasi çatışmalar ve endüstriyel kazalar gibi etkenlerle ilişkilendirilmektedir. Bu koşullar, büyük insan hareketlerine yol açmakta ve bu hareketler sonucunda insanlar, yer değiştirdikleri ya da ikamet ettikleri bölgelerde pek çok yoksunlukla karşılaşmaktadır. Bu noktada, yoksunluk kavramı, bilinenin aksine yalnızca maddesel yoklukla veya kaynak erişiminden mahrum kalmakla sınırlanmayıp, aynı zamanda insanın ihtiyaç duyduğu tüm fenomenlerin ve hizmetlerin eksikliğini işaret etmektedir. Bu yoksunluklar arasında barınma sorunları, gecekondulaşma, yeşil alan eksikliği, kamusal hizmetlere kısıtlı erişim, verimli arazilerin yok oluşu, istihdam problemleri gibi belirgin fiziksel mahrumiyetlerin yanı sıra, mekânsal algı kaybı, aidiyet eksikliği ve toplumsal bellekte yaşanan olumsuz değişimler mevcuttur. Söz konusu yoksunluk kavramı her ne kadar literatür çalışmalarında ekonomi ve finans gibi disiplinlerin başlıca çalışma alanı olarak bilinse de yoksunluğun bahsedilen ve çoğaltılabilir bu gibi dışavurumları kavramın mimarlık disiplinindeki varlığını açıkça göstermektedir. Yoksunluk kavramının kentleri ve dolayısıyla bireyleri tesiri altına alması, kentsel alanlarda yaşanan mağduriyetleri her geçen gün daha ciddi boyutlara ulaştırmaktadır. Bu yoksunluklar sebebiyle kentlerin bireye ve topluma sağlayamadığı imkanlara çözüm sunmak için acil ve geçici hamleler iyi niyetli çabalar olsa da yoksunluğun kentsel alanlardaki varlığını tamamıyla yok edememektedir. Temelde doğada yaşanan ve canlı habitatlarına, kentlere ve gündelik yaşamın akışına sirayet eden bu olgu için çözümün, doğanın bir parçası olan insandan geçtiği kabul edilmelidir. İnsanı doğadan ayırmak mümkün değildir, bu sebeple insan yoksunluk ile olan kaotik ilişkinin hem sorun hem çözüm aşamalarında hep var olacaktır. Tez, bu sebeple insanı ve onun yaşam alanlarını dolaylı veya direkt olarak etkileyen yoksunluklara iyileştirici öneriler getirmek için, insanı yüceltmeyi ve insanı işbirlikçisi olarak görmeyi ilke edinmiş görece yeni bir yaklaşım olan İnsani Mimarlık'ı incelemeyi amaçlamaktadır. İnsani Mimarlık, yalnızca insan için değil insan ile birlikte çalışmayı hedefleyen bir yaklaşımdır. Bu sayede insanı çalışma ortamına dahil ederek, toplumun ve bireyin ihtiyaçlarına cevap verirken değerleri ve kültürü korumayı amaçlar. Bu bağlamda, çalışmanın kapsamı yoksunluk kavramının mimarlık disiplinindeki yerini ve etkilerini anlamak ve sorun olarak ortaya konan bu durumlara çözüm sunmak için kolektif çabanın bir ürünü olan İnsani Mimarlık yaklaşımına yoğunlaşmaktır. Çalışmanın dikkat çekmek istediği, bu yaklaşımın teorik ve pratik bağlamda günümüz kentsel alan yoksunluklarına karşı insani perspektiften bakma prensibinin, mimarlık disiplininde daha geniş kitlelerce benimsenmesi için öncü model teşkil etmesidir. Tez, mimarlıkta birleştirici ve iyileştirici katkıların ortaya konmasında İnsani Mimarlık'ın duyarlı tavrını, yaklaşımın destekçileri ile birlikte incelemektedir.

Throughout history, humanity has witnessed various challenges ranging from natural disasters to human-induced crises. The increasing frequency and impact of these disasters are associated with factors such as environmental neglect, diseases, political conflicts, and industrial accidents. These circumstances lead to massive human movements, exposing individuals to various scarcities when they relocate or reside in different places. At this point, the concept of scarcity is not limited solely to material absence or lack of access to resources, contrary to popular belief; it also indicates the absence of all phenomena and services that humans require. Among these scarcities are notable physical privations such as housing problems, informal settlements, lack of green spaces, limited access to public services, the disappearance of productive lands, and employment issues. Alongside these tangible hardships, there exist intangible aspects like spatial perception loss, a sense of lack of belonging, and negative alterations in societal memory. Although the concept of scarcity is primarily recognized as the main focus of studies in disciplines such as economics and finance, the manifestations and duplicable expressions of scarcity clearly demonstrate its existence within the discipline of architecture. The influence of the scarcity concept on cities and thereby on individuals amplifies the grievances experienced in urban areas. While well-intentioned efforts to address the opportunities that cities fail to provide due to these deficiencies are temporary and urgent, they cannot entirely eradicate the presence of scarcity in urban areas. It should be acknowledged that the solution to this phenomenon, fundamentally affecting nature, habitats, cities, and the flow of daily life, lies within humanity itself as an integral part of nature. Separating humans from nature is impossible; hence, the chaotic relationship between humans and scarcity will persist in both problem-solving and resolution stages. Therefore, this thesis aims to explore Humanitarian Architecture, a relatively new approach that embraces elevating humanity and seeing humans as collaborators, to offer healing suggestions for scarcities that directly or indirectly affect humans and their living spaces. Humanitarian Architecture is an approach that not only focuses on humans but also collaborates with them. By involving humans in the working environment, it aims to preserve values and culture while responding to the needs of society and individuals. In this context, the scope of this study is to concentrate on understanding the place and effects of the concept of scarcity within the discipline of architecture and to propose solutions to these issues identified as problems through the collective effort of the Humanitarian Architecture approach. The study aims to highlight how this approach's humane perspective, both in theoretical and practical contexts, can serve as a pioneering model for broader adoption within the discipline of architecture in addressing contemporary urban scarcities. The thesis examines the sensitive approach of Humanitarian Architecture in presenting unifying and restorative contributions in architecture, along with its advocates.

There are no comments on this title.

to post a comment.
Devinim Yazılım Eğitim Danışmanlık tarafından Koha'nın orjinal sürümü uyarlanarak geliştirilip kurulmuştur.